BİR GÜNCE

Sayfayı Paylaş:

BİR GÜNCE

 

Sesli düşünmeyi seven bir vatandaş düşünün, gailesi düşüncelerini karşı tarafa iletmek olsun. Meydana gelebilecek olan tartışma ortamından herkes heybesine kırıntılar atıversin. Günce dediğimiz şey de bu amaca hizmet eder. Yazarı her kimse kalemini ya da klavyesini eline alır, düşüncelerini, duygularını ve gözlemlerini içinden geldiği gibi aktarmayı dener…

Kendi kendime sorguladığım ve pek tabii kendimin de bilgi edinmek istediği hususlar söz konusu. Bunları tartışmaya açmak benim için en makul olanı. Kişisel tecrübelerimden hareket ederek yazdığım ve devamını getirmek istediğim bu seri de talebim onanmak ve doğrulanmak değil.

Sadece ‘’Cogito ergo sum’’ yani düşünüyorum öyleyse varım...

 

POLLOCK’U SEVMEK ŞART MIDIR?

 

Çok sevdiğim ve saydığım bir arkadaşımla bir gün bir araya geldik.  Yaşayanlar bilir eski bir sanat tarihi mezunu arkadaşınızla buluştuğunuz vakit ansızın anılar devreye girer...

Ya dedihoca da bana kıl oldu. Allah allah çok da severim namussuzu hoca sana niye kıl olsun ki? Arkadaş derste bir Pollock görünce ben bunu sevmedim demiş. Hoca da sen nasıl Pollock’u sevmezsin diyerek atağa kalkmış, atağa kalkmakla kalmamış baya baya haşlamış...

Tabii şunu da unutmamak lazım; biz sanat tarihçileri eserler hakkında sevmedim ya da güzel gibi yorumlarda bulunmamamız konusunda uyarılırız. Önyargısız olmamız talep edilir ama yine de o an şu soru geldi aklıma;

Pollock herkese hitap etmeli midir ya da sanat beğenisi hep söylenegeldiği gibi sübjektif değil midir?

Sual…

                                                      

            Fırçayı Reddeden Bir Ressam: Jackson Pollock | KreatifBiri (Erişim: 31.03.2022).

 

SANAT KENDİSİYLE GİRİLEN BU TÜR BİR DİYALOGU KABUL EDER MİYDİ?

 

Bir gün İstanbul’da bir sanat gezisi gerçekleştiriyoruz. Yine fuar benzeri bir işin seyircisi olarak konumlanmıştık oracıkta. Beğenilen eserler alıcısını buluyor, yoğun bir telefon trafiği, koşuşturmaca vesaire vesaire…Bir sanatçıyla ansızın sohbete girişiverdik. Soyut dışavurumcu çalışmalar yapıyordu kendisi. Sohbet muhabbet ilerlerken şöyle eserlerine doğru dönerek şöyle dedi; Geçen şunu 50’ye sattım. Ya sonra neden dedim ben hep bundan çalışmayayım? Bu 50’ye öbürü 20’ye gidiyor.

Aslında şöyle bir düşününce çok haklı geldi… Neden onu çalışmasın ki? Yadırgamıyorum sonuçta kendini gönülden sanata adamış bir sanatçı olsan bile geleceğini düşünmek durumundasın. Kaldı ki bu farklı renklerdeki banknotlara ihtiyaç duymayanımız da yoktur hani. Bu kazanç/parsa çabasını geçmişte gönlümüzde yer eden filmlerin tekrar tekrar çekilip sunulmasında da görürüz. Matrix olur Spiderman olur. O son Matrix’in hali neydi öyle yahu!?

Bir diğer yandan herkesten Van Gogh olmasını da bekleyemezsin günümüz koşullarında...

Ama acaba dillendirmese mi?

Sanat kendisiyle girilen bu tür bir diyaloğu kabul eder miydi?

                                                        

                Dolarlar tutuluyor - Güncel Haberler (hurriyet.com.tr) (Erişim: 31.03.2022).

 

BİZİM ÇOCUK NE OLABİLİR EŞİTTİR ‘’KÜRATÖR’’

 

Küratörlüğün basit bir şey olduğuna asla inanmam. Büyük bir yönetim sürecidir bu iş. Eğitim ister, yetkinlik talep eder… Ama nedendir bilinmez herkes küratör bu topraklarda. Yani en azından beyanları bu. Bu gerçekten işe büyük emek veren insanlara haksızlık değil midir? Bu sorgulanmalı. Sadece bir lisans eğitimiyle küratör olabilmek beni düşündürüyor açıkçası… Sen de her şeye muhalefetsin uğraşıyor işte çocuklar diyorsanız saygı duyacağımı belirtmek isterim…

Küratör nedir? (karar.com) (Erişim: 31.03.2022).

17 Mart 2022 tarihinde Ankara’da Küratörlük koltuğunda Sanat Tarihçisi/Küratör sayın Marcus Graf’ın oturduğu ‘’Belki Sonra’’ adlı sergi açıldı yeni sanat mekânı Sığınak’ ta… Girdik yavaş yavaş ana mekâna doğru hareket halindeyiz… Anlamlandırmakta zorlandığımız işler var etrafta ancak asistan küratörün anlatısı sonrası işte bu! Deyiverdim kendi kendime. Çünkü bu aydınlatılma sonrası küratörlük mesleğinin sadece ‘’Hikmet gel şunu duvara çakalım’’ bunu şuraya yerleştirelim’ den çok daha fazla bilgi, beceri ve düşünce gerektirdiğini duyumsadım çıplak gözle… Bir kere bir küratörün hayal dünyasının önemini yakaladım o anda…

Bir gün sayın Marcus Graf’a böyle bir mekân var Ankara’da, buraya bir iş yapabilir miyiz sorusu yöneltiliyor. Adamcağız mekândan epey etkileniyor ve haydi yapalım diyerek işe koyuluyor… Mekânın adı ve yapısı doğrultusunda, ana fikre temas edebileceği eserleri bir araya getiriyor sayın Graf. Sığınak adlı mekânın içerisinde gerçek bir sığınağa referanslar sunuyor ekibiyle beraber. Bu sadece yaptım oldu ya olabilecek bir şeye benzemiyor pek…

Türkiye’de küratörlük dendiğinde akla gelecek en önemli isimlerden biri olan Beral Madra’da her sergi yapıyorum diyenin kendisine küratör demesinden rahatsız… Şu sözleriyle Küratörlüğün ne denli bir yetkinliğe ihtiyaç duyduğunu anlatıyor;

‘’Kültür ve sanat sanayisinde yarım yüzyıldır etkin biçimde var olan bir mesleğin bu denli sorgulanmasına artık şaşırıyorum, dersem siz şaşırmayın! Şunu da ekleyeyim: Çağdaş Sanatın bütün dallarını içeren kapsamlı bir eğitimden geçmeyen, en az 5-10 sergi deneyimi olmayan, uluslararası çapta iletişim ağına sahip olmayan, tanıtım yazısından başka eleştirel kuram yazısı yazmayan kişilere de “küratör” denilmesine şaşırıyorum.[1]’’

Her ne kadar kendisinin bilgi ve tecrübesinden millerce uzak olsam da hiç çelişmiyorum bu yorumuyla…

Galiba şöyle bir diyalog mevcut;

Yılmaz bizim çocuk ne olsun,

Küratörlük verelim?

 

SANATLA İLGİSİ OLMAYANLAR NASIL KARŞILANIYOR?

 

Sanat fuarları gezilerimde çok ilginç diyaloglarla karşı karşıya kalmışımdır. Böyle bir organizasyon olduğunda kimisi koşa koşa gelir kimisiyse arkadaş zoruyla. Ama her koşulda yeni bir sanatsever kazanmak büyük bir mutluluk sebebi olmalıdır. Ya da olmamalıdır. Bunun cevabı kişiden kişiye değişecektir… Kim bilir daha önceleri ilgisi olmayan ve yönlenme noktasında sorunlar yaşayan, zorla oraya getirilen bir vatandaş bu tür organizasyonlarında katkısıyla artık sanat sevdalısı olacaktır. Okuyup bilgilenmeyi isteyecektir…

 

        Yeni başlayanlar için Sanat Galerisi ve Sergi Nasıl Gezilir ? Sergi gezmek için 10 ipucu (ahmetrustem.blogspot.com) (Erişim: 31.03.2022).

Bir gün bu fuarlardan birinde gezerken genç bir arkadaşımızın izleyiciyi de işin içine çeken tür de bir eserle karşı karşıya kaldığını görmüştüm. O dakika etrafta bulunan bir görevliye ‘’ne kadar güzel bir iş’’ diyerek tebriklerini iletmek istedi - görevliyi sanatçı sandı...

Görevlinin cevabı bu eser X’e ait nasıl bilmezsin!? Biz sadece temsilcisiyiz olmuştu. Gel de sanatı sevdir şimdi.

İçeriye davet edeceğimiz yere fazla ofansif mi davranıyoruz?

E sen kapı dışarı ettin daha emeklerken…

 

SANAT ÖĞRENCİLERİ NE ALEMDE?

                                              

Bir kadronun nesi var iki kadronun sesi var derken ona da ulaşmak bir hayli zor artık. Biz kadrosuzlar kulübü şunu çok iyi biliyoruz ki kadro ilanına ulaşsanız bile kadronun sahibi bir aday söz konusu. Hani futbolda bir laf vardır ben çok severim; forma aslanın ağzında… Kadro da sanat tarihçinin rüyalarında olsa gerek…

Soru şu; futbolcu formayı rekabete girer eninde sonunda alır da sanat öğrencisi rüyalarını somut kılabilir mi?

 

 

GÜNÜMÜZ SANATI İNSANLARA NE KADAR ULAŞIYOR?

 

Günümüz sanatında siyasi ya da sosyal içerikli birçok mesaj verilir. Buna bir örnek vermek gerekirse kadına şiddet, doğa kirliliği temalı örnekleri dillendirilebiliriz.  Bir sanat galerisinden içeri gireriz ve kadına şiddet konulu eserlerle karşı karşıya kalırız. İyi ki de kalırız… Bunlar kanayan yaralarımızdır ve mercek altına alan eserlerin olması son derece doğaldır, taktire şayandır.

Tam da o sıralarda etrafımıza dönüp bakar ve güzel giyinmiş, parfümünü sıkmış, yol yordam bilen, tiyatro izleyen, kitap okuyan insanlar görüveririz. Hep birlikte gayet kültürlü olarak nitelendirebileceğimiz bir ambiyansın paydaşı oluveririz anlayacağınız… Gideriz holde bir kafe vardır, kafe de içebileceğimiz çeşit çeşit içecek olur, sevgilisiyle sohbet eden bir genç adam bulunur. İyi ki de buradayız dedirtir yurdumuzdan bu kareler…

Peki eğer amaç kadına şiddeti veya toplumun başka bir sorununu gündem etmekse ve sanatın buna bir katkısının olması umuluyorsa, bu kötü eylemlerde bulunan kesim tam o sıralarda nerededir ve sanat bu kişilere ne kadar ulaşabiliyordur? Bu durumlara sebep olanlar, görmezden gelenler, çanak tutanlar işin tam olarak neresindedir?

Sanatın ana hedefi toplumun kanayan yaralarını tedavi etmek olmasa bile, parmak basılması istenen hususun müsebbiplerine ulaştığında netleşebilir miyiz? Hadi kıt kanaat ulaştı diyelim bakış açıları gerçekten değişiyor mudur? Buna yönelik bir araştırma söz konusu mudur?

Yoksa bir hükümsüzlükten söz edebilir miyiz?        

Muamma….

 

KARŞIT YORUM

 

Bu düşüncemi dillendirdiğimde kritik edildim. İlk olarak entelektüel birikime sahip olan insanların kadına şiddet etmediğini mi, doğayı kirletmediğini mi düşünüyorsun denildi. Şiddeti sadece fiziksel algılama kadınlar her ortamda psikolojik şiddet altındalar diye de eklendi. Daha da ileri de en azından bu temadaki üretimlerle şiddet gören kadınlara ulaşıldığı ve hissiyatlarına paydaş olunduğu söylenildi. Ama her koşulda hükümlülük ve hükümsüzlük oranlarında hükümsüzlük ağır basıyor gibi geldi.


''Sanat sanat içindir'' diyerek bahsi kapatalım en iyisi...

[1] Detaylı bir okuma için; https://artdogistanbul.com/artik-herkes-kurator/