Sanat Neden Objesiz Bir Yaratıdır

Sayfayı Paylaş:

                                         

  Vincent Van Gogh's Cafe Terrace - Get lost in bright yellows and deep blues — ArtCorner: A Blog by overstockArt.com (Erişim Tarihi :22.03.2022).

 

SANAT NEDEN OBJESİZ BİR YARATIDIR?

        Sanat eseri, özel duyular ile oluşur ve sanat nesnelerinin doğal nesnelerden farkı, ‘’sanatın niteliğini’’ ortaya koyar. Doğal bir sürecin sonucu olarak meydana gelen kristaller, sarkıt ve dikitler, arı petekleri veya mercanlar her ne kadar güzel olsalar da sadece doğa manzaraları olarak değer kazanırlar, sanat yapıtı olarak kabul görmezler. Çünkü sanatın asıl özelliği, estetik bir nesne üretmeyi amaçlayan, tasarım ya da kurmaca sonucu ortaya çıkan bir etkinlik olmasının haricinde sanatçının yaratıcılığına bağlı bulunmasıdır (Bozkurt, 2004, s. 15’ten aktaran Düz, 2017, s. 31). Örneğin bir tuvalde gördüğümüz tabiat ile gerçekteki tabiat aynı değildir. Karşımızdaki kişinin yüz hatlarını gerçekçi bir biçimde yansıttığımız bir portre, gerçek olan bir şey değildir. Yine, bir heykeltıraş tarafınca yapılmış olan bir insan heykeli de hiçbir zaman canlı bir insan olma özelliği taşımayacaktır. Bir tabiat ya da manzara resmi bizlere tabiattan bir manzarayı gösterir. Ancak tuval üzerinde görmüş olduğumuz tabiat, bizim dışımızda var olan tabiat ile aynı anlama gelen, aynı özelliklere sahip olan bir tabiat değildir. Dışımızdaki tabiat ile tuvaldeki tabiatın benzer özellikleri elbette olabilir ancak o artık resme bakan kişiler tarafından ‘’resim’’ olarak kabul edilecektir.

‘’Sanatın Biricikliği Fenomeni’’ adlı yazımızda da belirttiğimiz üzere; sanatçı var olan nesneye kendine has üslubunu, tarzını, yaratıcılığını, düş gücünü yansıtır ve var olanı çok daha farklı bir şekilde ele alır. Burada ifade edilmek istenen ''Doğada bulunan herhangi bir nesne sanatçı tarafından sanat eseri haline getirildiğinde, sanatçının yaratıcılığının devreye girdiği ve gerçekte var olan doğa ile sanatçının tuvaline iliştirdiği doğanın ya da doğadaki herhangi bir nesnenin birbirinden oldukça farklı olduğudur.'' Obje artık devreden çıkmıştır.

Objesiz bir yaratı olan sanatı örneklerle inceleyelim…           

 

Vincent Van Gogh, Cafe Terrace At Night

Sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden biri olan, ard izlenimci akımı mensubu Hollandalı sanatçı Vincent Willem Van Gogh’un en ünlü tablolarından Cafe Terrace at Night, Fransa’nın Arles kentinde varlığını koruyan ve eserin de etkisiyle adının ‘’The Van Gogh’’ olarak değiştirdiği bilinen Teras Kafe’nin bir görünümünü içermektedir. Mekân ve çevresi Van Gogh tarafından tuvale aktarılması sonucu ‘’sanat eseri’’ haline gelmiştir. Eser, Van Gogh’un en güzel tablolarından biri olarak kabul edilmesinin yanı sıra ışıkla dolu, gecenin karanlığına rağmen aydınlık ve huzur içinde bir görünüm sergiler. Var olan bir nesne (kafe ve gökyüzü) Van Gogh’un yaratıcılığını ve şahsına münhasır üslubunu kullanması sonucu gerçeğinden çok farklı bir şekilde ele alınmıştır. Öyle ki bu durum kafenin işletmecilerini çok etkilemiş ve kafe Gogh’un tablosundaki haline çevrilmiştir. Bu eser artık Teras Kafe’nin manzarası değildir. Sanatçının dokunuşuyla beraber bir ‘’resim’’ haline gelmiştir.

 

Davut Heykelleri

Bir diğer örnek olarak diğer yazımızda da söz etmiş olduğumuz Donatello, Michalengelo ve Lorenzo Bernini tarafından farklı üsluplar ile ortaya koyulan Davut heykelinden bahsedelim. Davut heykeli için konu olan Davut ve Golyat hikayesi Tevrat, İncil ve Kuran’ı Kerim ‘de bahsi geçen bir hikayedir. Davut’a dair en net bilgi ergen bir çocuk olduğudur. Onun dışında kendisini betimleyen herhangi bir veri ya da bilgi bulunmamaktadır. Davut’a ve fiziksel yapısına örnek teşkil edebilecek bir objenin ya da bir örneğin olmamasına rağmen; 1408 yılında Donatello, Medici ailesinin siparişi üzerine yaratıcılığını kullanarak bu heykeli meydana getirmiştir. Daha sonra Michalengelo ve Lorenzo Bernini ’de Davut heykelleri yapmış, ancak hiçbir eser birbirinin benzeri nitelikler taşımamıştır. Daha açık olmak gerekirse her iki sanatçıda ilk defa Donatello tarafından yapılan heykeli; kendi heykellerini yaptıkları süreç içerisinde örnek almamışlardır. Fiziki görünümüne ve yüz hatlarına dair en ufak bir bilgi olmayan Davut; sanatçıların hayal gücünün etkisiyle farklı görünümlere sahip heykeller haline getirilmiştir. Bu da sanatın objesiz bir yaratı olduğuna dair bir kanıt olmalıdır.

   David - Donatello, Michelangelo e Bernini (spiegato ai truzzi) (pinterest.ch) (Erişim Tarihi : 22.03.2022).

İsa ve Meryem

İkonografi, Avrupa Sanatı ve Bizans Resim gibi Sanat Tarihi derslerinde bir çok ressam ve heykeltıraşın konu olarak Hz.İsa ve Meryemi değerlendirdiğini görürüz. Özellikle Meryem’in ilk portre çalışmasının İncilci Luca tarafından yapıldığını ve bu eserin günümüze gelmediğini düşünecek olursak; İspanyol Heykeltıraş Gregio Hernandez’den tutun, Caravaggio’ya kadar her sanatçı kendi ‘’Meryem’ini ve İsa’sını’’ oluşturmuştur.

 

Objenin Yitimi: Kazmir Malevich ve Jackson Pollock

         Tam soyutlama olarak da ifade edebileceğimiz, Süprematizm’in akla ilk gelen çalışmalarından olan ve 1915 yılında Rusya’da sergilenen ‘’Beyaz Zemin Üzerine Siyah Kare’’ adlı eserin de Malevich, 76 santimetrelik bir tuvalin zeminini beyaza boyar. Gerçekliğin belini büken sanatçı dünyamızla ilgili her şeyi sümen altı eder. Dolayısıyla objeyi de… Görünen şey gerçekten de sadece beyaz bir zemin üzerinde yer alan siyah bir karedir…

Kazimir Malevich’in “Black Square” eseri | Resim Biterken (wordpress.com) (Erişim Tarihi: 23.03.2022).

Bir diğer örnek ise Amerikalı Jackson Pollock… 2000 yılında Pollock’un hayatını irdeleyen bir film çekilmiştir. İzlemenizi şiddetle tavsiye ederim… Bu filmde geçen bir diyalog konumuz kapsamına bir hayli uyuyor…   Pollock bir gün duvara koyduğu o devasa tuvale renkleri coşkuyla dokundururken eşi Krasner geliyor ve ‘’Sen ne yapıyorsun? Pollock lütfen soyutlama yapacaksan doğadan ve bilindik nesnelerden yola çık. Olmayan bir şeyi yapmaya kalkarsan tekrara düşersin.’’ diyor. Pollock ise ‘’Lee ben sadece boyuyorum.'' Diyerek savuşturuyor bu atağı… 

 

Ressamların Hayatını Anlatan Harika Filmler - Baya İyi (bayaiyi.com) (Erişim Tarihi: 23.03.2022).

Sonuç

Var olan nesneler, sanatçının elinde, zihninde, ruhunda yeni biçimini bularak meydana gelir, kendiliğini kaybeder. Sanatçının dünya görüşünü ve sanat anlayışını açıklayan görsel ve işitsel duyumlarımızla kavradığımız estetik değer taşıyan yüzeyler, sesler veya üç boyutlu eserler aynı zamanda sanatçının tarzını ve yaratıcılığını da yansıtır. ‘’Sanat neden objesiz bir yaratıdır’’ sorusuna cevaben, sanatçının yaratım sürecinde, hayal gücünü, yaratıcılığını, üslubunu kullanarak, var olan doğal oluşumlardan belli bir seviyede de olsa faydalansa bile ortaya bambaşka değerlere sahip bir eser çıkardığı ifade edilebilir. Bu da sanatçının eserinde, olanı kendince yorumlaması sonucu, objenin devre dışı olduğu noktadır.  

Sonuç olarak nesne tuvale ya da resme aktarılırken ‘’Kendiliğini kaybetmiş olur ve biz resimde o nesnenin sadece desenini görmüş oluruz.’’

 

KAYNAKÇA – ERİŞİM TARİHİ (22.03.2022)

Düz, N. (2017). Sanatta Özne-Nesne İlişkisi ve Yaratıcılık, MSKU Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 4, No: 2, s.28-36

https://www.brainyquote.com/quotes/vincent_van_gogh_106933

https://www.sanatabasla.com/2015/03/gece-teras-kafe-cafe-terrace-at-night-van-gogh/

https://www.jstor.org/stable/3177189

Şen, I, V. (2017). Bizans İkonalarından Günümüze Sanatta Meryem ve Çocuk Motifi, İdil Dergisi, Cilt 6, No: 32, s.1359-1383

 

Okuma Önerileri

Gompertz, W. (2015). Pardon Neye Bakmıştınız? çev.Süreyya Evren, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

Morley, S. (2021). Modern Sanatın Yedi Anahtarı, İstanbul: Hayalperest Yayınevi

Yılmaz, M. (2013). Modernden Postmoderne Sanat, Ankara: Ütopya Yayınevi

Whitham, G. ve Pooke, G. (2018). Çağdaş Sanatı Anlamak, İstanbul: Hayalperest Yayınevi